14 Aralık 2007 Cuma

Antika İdeolojiler Sosyalizm - Komünizm

Sosyalizm ve Komünizm günümüz dünyasında geçerliliğini kaybetmiştir. Bunun en büyük nedenlerinden biri de bu ideolojilerin ortaya çıkmasını sağlayan işçi sınıfı v.b. etkenlerin günümüz dünyasında olmaması ya da iş dünyasında işçi, yönetici, patron dengelerinin değişmesidir. Dolayısıyla fikir ve düşünce adamları tarafından bu ideolojilerin düşünürlüğü kalmamıştır. Hatta çok sayıda işçi çalıştıran fabrikalarda işçiler yerlerini robotlara bırakmışlar ve günümüz robotlarınında hallerinden şikayetçi olduğu da pek duyulmamıştır.

Dünyada hala fırsat eşitliği olmasa da dünyanın hemen her yerinde insanlara zengin olma ya da kendi işini kurma fırsatları sunulmaktadır. Belki dünyada kapitalist olmakla en fazla suçlanan ABD dahi insanlara sunduğu potansiyel iş fırsatları ve piyasa da çalışmak isteyenlere sunulan iş yoğunluğu ile sosyalizm için temel bahaneleri ortadan kaldırmaktadır.


Bügün borsa, çalışanlara verilen kar esasına göre verilen primler ve haklar v.b. sermayenin paylaşımını göstermektedir. Ayrıca iş yönetimi mantığının değişmesi ve çalışanlara verilen değerler artığından, dünya sosyalizmin çıktığı zenginlerin ve kilisenin ezdiği 20. yüzyıl öncesi Avrupa değildir.

Özellikle Türkiye’de küçük bir azınlık olmakla birlikte geleneksel şekilde bazı gençlerin ailelerinden ya da çevrelerinden miras kalan bu ideolojilerin peşinden koşmaları, üniversitelerde gürültü yapmaları üzüntü vericidir.

Chavez, Sosyalizm ve İslam - Chavez Bir Diktatör Olma Yolunda

2 Aralık 2007’de Venezüella’da Anayasa değişiklikleri –anayasa reformu- için halk oylaması yapıldı. Hugo Chavez kendisini diktatörlüğe taşıyacak bu referandurumu kaybetti.

Chavez Sosyalizm hedefi doğrultusunda halka verdiği vaadlerle başa gelmişti. Amerikaya meydan okuşuyla dikkati çekti. Tüm dünyadaki Amerikan politikalarına nefretin sonucu olarakta, kendi halkı da dahil olmak üzere bir çok kişinin sempati duymasına neden oldu. (İspanya Kralı ve Başbakanı ile yaptığı ölçüsüz münakaşa da gösteriyor ki, Chavez gerçek anlamda uluslarası ilişkilerden de anlamıyor.)

Venezüella’nın petrol zengini olması ve petrol fiyatlarının 50 Dolar’dan 100 Dolara kadar tırmanması ülke gelirlerinin çok fazla artmasına neden oldu. Bu durum Chavez’e cesaret veriyor ve bu sayede normalde yapamayacağı değişiklikleri halka dolaylı yollardan para dağıtarak belki bir dereceye kadar yapabilir. Bu gibi suni yöntemlerle kendi halkına ve dünyaya sosyalizm konusunda başarılıymış gibi görülebilir.

Kendi ülkesine has ekonomik ve siyasi durumların sonucu olarak Venezüella’nın başında yer alan Chavez’in şişme bir balon olduğunu söylersek çokta abartmış olmayız. Ülkesindeki siyasi çekişmelerin sonucunda unutulan halk için, sosyalizm’e de özgü olmayan bir kaç uygulaması onu başarılı bir sosyalist yapmaz.

Şimdi de sosyalizm hedeflerini yerine getirmek için aşağıdaki anayasa değişikliklerinin yapılmasını istiyor:
· Başkan seçilmek için sınırsız hak
· Başkanın 6'dan 7 yıla çıkarılan görev süresi
· Başkana darbe, istila, savaş veya doğal afet halinde sansür imkanı veren süresiz "olağanüstü hal" ilanı yetkisi
· Kriz hallerinde başkan yardımcısı atama ve azletme yetkisi

Bu değişiklikler diktatör olmanın yolunu açıyor. En kısa zamanda, Chavez bu değişiklikleri yapabilmek için yeni girişimlerde bulunacak.

Şimdi buradan hareketle sosyalizm konusunda bir kaç değerlendirme de bulunalım:

Bir sosyalist lider ne kadar sosyalizmin değerlerini benimsemiş olsa da, halkı yönetme gücüne sahip olduktan sonra, sosyalist değerlerinin, gücü korumak ve devamlı kılmak amacıyla değişmesi mümkündür. Bu amaçla sosyalistlerin gücü ele geçirdikten sonra bu gücün getirilerini kendi zevk ve istekleri doğrultusunda kullanmalarını beklemek çok doğaldır. Onlarda insandır ve binlerce insanın kendilerine saygı, sevgi göstermesi, alkışlaması ve istediklerini yapmak üzere sosyalist yöneticilerin emrinde bir topluluğun - halkın- olması meşhur (şarkıcı, artist) insanlardaki gibi duyguları canlandırması kuşkusuz kaçınılmazdır. Demokraside olduğu gibi, yöneticilerin geldiklerinde gidebilmelerini sağlayacak bir düzen olmadığında, sonuç diktatörlükle sonuçlanmaktadır. Sonuçta diktatör kendi doğruları, zevkleri, heyecanları ve istekleri doğrultusunda sosyal adalet ve eşitlik getirmek için çıktığı yolda, halkı ezen, zülmeden bir sistemin mimarı olabilecektir.

Sovyetler Birliği, Eski Irak (Saddam Dönemi), Küba, Suriye, Libya, Kuzey Kore v.b. ülkeler bir çok yönüyle yukarıdaki söylediklerimizi doğrulamaktadır.

Şimdi konunun başka yönlerine değinelim:

Sosyalizm, özellikle ekonomik durumundan memnun olmayan (fakir – orta kesim) ya da aldığı eğitim ile sosyalizme ideolojik olarak sempati duyanlar tarafından her zaman ilgi duyulacaktır. Çünkü sosyalistler tarafından insanların her zaman hayallerini kurdukları daha iyi bir yaşam için sosyal adalet, eşitlik v.b. söylevlerle, bu hayallerini gerçekleştirmek amacıyla demogojik süslemeleri olan bir hayal satılmaktadır. Bu hayal dünyada insanlar arasındaki dengesizliklerin ortadan kaldırılabileceği düşüncesine dayanıyor.

Halbuki, Sosyalizm ve devamında getirilmek istenen Komünizm de laboratuvarda yapılan teorik deneylere benzer. Bu deneylerde, saf maddeleri alırsınız ve ideal koşullarda beklenen sonucu yani bir bileşimle ya da kimyasal tepkimeyle sonuçlanmasını beklersiniz. Halbuki, insan ve yaşam bütün bileşenleriyle bir laboratuvar deneyi olmaktan uzaktır. Her insan farklıdır ve hiç bir insanın yaşamı birbirine benzemez. Saf bir madde olmaktan uzak insanın, bir sistem eliyle istenilen sonuçları göstermesini beklemek bir hayalden ibarettir. Her bir insanın başına bir polis yerleştiremeyeceğinize göre, sistemin çalışması tamamiyle insanlara kalmıştır. İnsanlarda özgürlüklerini kısıtlayan kurallara neden uysunlar ki? Fırsatını bulduklarınında sistem kurallarını çiğneyeceklerdir.

Alternatif bir yol ise insanları genetik olarak değiştirerek tek bir insana çevirmek ya da fabrika ortamlarında seri olarak üretmek olabilir. Bunun da neden olamayacağını tartışmaya gerek yoktur.

Sonuç olarak insanı sistemle – kurallarla istenilen düzeye getiremezsiniz.

Düşünün bir kere; evlilik gibi bir ilişki de dahi aynı amaç (hayat boyu ortak çıkarları için birlikte yaşama) için bir araya gelmiş çiftler dahi anlaşmazlıklar yaşarken, sosyalist değerler çerçevesinde bir ülke insanının her bir ağızdan aynı şeyi söylemesi ya da yapması beklenemez.

Ülkemizin fikir ve düşünce adamlarından Cemil Meriç’in Sosyalizm hakkındaki yargısına burada değinmek gerekiyor: “Sosyalizm, İslamiyet’ten haberi olmayanların İslamiyet’idir”. Bir dönem sosyalizmin savunucularından olmuş, daha sonra İslam dinine bağlanmış, sosyalizm hakkında kitaplar yazmış, Fransızca’dan sosyalizm hakkındaki kitaplardan çeviri yapmış, Türkiye’de hem sağcı hem de solcu aydınlar tarafından saygı gören, bir düşünürün bu yargısı şüphesiz boşuna değildir.


Gerçekten de sosyalizme saf olarak inanan insanları incelediğimizde, 10-12 yaşlarındaki bir çocuktan beklenecek saflıkta düşüncelerde bulunurlar. Bu insanlar belki daha önce İslam’ı tanımış ve gerçek anlamda öğrenme fırsatı bulmuş olsalardı, Sosyalizm gibi bir hayale kapılmayacaklardı. Hem de İslam’ı bütün muhteşemliğiyle yaşama fırsatı bulacaklardı.

Hem sosyalizm hem de karşıtı kapitalizm, insanların özgürlüklerini ve haklarını, birinde sistem diğerinde ise sermaye sahiplerinin çıkarlarıyla sınırlandırıyor. Komünizm ise insanı dahi önemsemiyor sistemi yüceltiyor. Halbuki İslamiyet bu kavramlar ortada yokken, getirdiği temel kurallar ve öğretiler ile hem kapitalizm’i hem de sosyalizmi özde değerlerini aynı kapta yoğurmayı başarmıştır. Yani İslam insanların zengin olmasını bir hak olarak görüyor. Hatta Kuran’da Allah’ın zenginliği istediğine verdiği manasına gelen ayet var. Bunların yanında zekat, sadaka, kurban ve ihtiyaç sahiplerine Allah adına yardım etme var... Sonuçta insanların hem özgür oldukları hem de sorumlukluklarını vicdana, hakka ve tabiata uygun bir şekilde yerine getirdikleri bir yaşam biçimi oluşuyor.

İslam öyle bir gerçektir ki, hayal satmaz. Hatta binlerce polisin ya da askerin yapamayacağı şeyleri insanlara gönüllü olarak yaptırır. Örneğin Hac buna güzel bir örnektir. Milyonlarca Müslüman hacta bir düzen içinde Kabe’yi tavaf ederler. Bir çok sorumluluklarını yerine getirirler. Hepsi aynı amaç için gönüllü olarak bu sorumlulularını bir çok zahmete dayanarak yaparlar. Peki neden? Tabii ki tabiatlarına, yaratılma sebeplerine uygun olarak Allah için.

İşte Sosyalizm, İslam gibi insan tabiatına uygun, insanların kendi iradeleriyle ortaya koydukları davranışları ortaya çıkaramaz. İslam bireye yani direk olarak insana seslenir. Sistem ya da devlet İslam için hedef değildir. Müslüman insanlar sistem ya da devlet olmadan da bir düzen (sosyal adalet, hak, hukuk v.b.) içinde de yaşayabilirler.

Sistem ya da devlet düzeni ile insanların hayatlarının cennete dönüştüreleceği düşünülüyorsa ya da hayal ediliyorsa burada ciddi bir hata yapılmaktadır. İnsanlar öncelikle hayatın anlamını bulmak isterler. Günümüzde bu anlam büyük çoğunlukla İslam dini dışında para, zenginlik, zevk, ya da yanlış inanışlar çerçevesinde oluşturulmaya çalışılmaktadır. İnsanların çoğunluğunun huzursuz ya da mutsuz oluşundaki temel neden de budur.

Sonuç olarak insanın huzuru bir sistemde aramak yerine bunu kendi içinde bulmaya çalışması en güzeli olacaktır. Bunu derken elbette mevcut sistemlerin hatalarının olmadığını ya da değiştirmek için çaba sarfetmeyeceğimizi söylemiyoruz. Ancak bildiğimiz bir gerçek var ki, kendi iç huzurunu bulmuş, kendisiyle barışık insanlardan oluşan sistemler, sistemin ne olduğuna bakılmaksızın başarılı olacaklardır...